celal yıldız uzaktan eğitim bodrum haber katılım bankası kdv iadesi
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Beyin Nasıl Yoldan Çıkar?

10.08.2019 - 10:16    google-news - ABONE OL

Sürekli pahalı kıyafetlere, en havalı restoranlara, fantastik tatillere, markalı kozmetik ürünlere ve çılgın partilere ihtiyaç duyuyorsunuz. Üstelik çok para verdiğiniz ürünlerle ucuza aldığınız ürünler arasında fazla bir fark olmasa bile… Peki niye?

İnsanları çoğu zaman finansal olarak borçlanmaya iten ve kimi zaman aile yaşamını zora sokan bu davranışların altında genellikle, aşırı stres ile mücadele yollarını bilmemek ve beyindeki ödüllendirme sisteminin bozulmuş olması yatar.

Son günlerde özellikle sosyal medya kullanıcılarının karşılaştığı bir haber, düşüncelerimizin nasıl da kolay yönlendirilebildiği konusunda bizlere epey fikir veriyor. Gerçekte olmayan ve 3-4 hafta sonra hizmete girecek bir restoran için restoran tanıtım sitelerinde hesap oluşturup bir internet sitesi kuran Vice News’in yazar kadrosundan Oobah Butler; arkadaşlarından mekân için güzel yorumlar yazmalarını istemiş. Gerçek olmayan ürünlerle hazırlanan yemek fotoğrafları ve övgü dolu yorumlarla popülerliği artan mekân için rezervasyon yaptırmak isteyenler, mekânın 3-4 hafta dolu olduğu cevabını almışlar. En sonunda bekleme süresini tamamlayanlar, Londra’nın en iyileri arasında gösterilen bu mekâna kabul edildiklerinde (mekân yazarın evinin bahçesi ve konuklar gözleri bağlanarak içeri alınıyor), mikro dalgada ısıtılmış hazır yemeklerin lezzetine hayran kalmazlar mı? Belki de marketlerde satılan hazır gıdalara elini bile sürmeyecek kadar hassas bir damağa sahip bu kişiler, farklı şehirlerden kalkıp geldikleri mekânı ve yemekleri çok beğenmişler. Başkalarının iyi yorumları ve biraz efsaneleşmek ile herkesin ulaşamadığı bir ayrıcalığa kavuşmanın hazzı bir araya gelince, yemeğin lezzetini önemsiz kılabiliyor demek ki…

Kişisel tecrübelerimizin, duyduklarımızdan nasıl da kolay etkilendiğini gösteren tek örnek de bu değil. Mesela katılımcıların ucuz ve lezzetli 2 çeşit şarabı karşılaştırdıkları bir deneyde tadıma katılanlar, pahalı şarapların daha lezzetli olduğunu söylüyorlar. Üstelik dürüstler… Çünkü fonksiyonel MRI tekniği ile yapılan deneyde, gerçekte beyindeki lezzet merkezinde bir fark oluşmazken bu tecrübenin sağladığı genel tatmin açısından pahalı olan şarabın gerçekten daha fazla haz verdiği görülüyor. Katılımcıların bilmediği ise ucuz ve pahalı diye tadılan şarabın tümüyle aynı şarap olması.

Alışveriş yaparken beynimizi yoldan çıkartan birçok etken var. Belki durumu yoldan çıkmak yerine reklamcının ya da pazarlamacının çizdiği yola girmek şeklinde de ifade edebiliriz. Nöropazarlama konusunda pek çok kişinin bildiği “Duyulara Göre Pazarlama” konusuna burada çok girmeyeceğim. Bunun nedeni, mağazalarda; kokuların, müziklerin, renklerin, tat duygusunun, ayrıcalıklı hissettirme hissinin, nasıl ustalıkla kullanıldığını zaten rahatlıkla gözlemleyebilmemiz. Bana göre asıl bilinmesi gereken, aşırı yemek yeme, alkol tüketimi, uyuşturucu kullanımı ve alışveriş gibi bağımlılıklarının gerçek nedeni olabilen “Ödül Eksikliği Sendromu”.

Beynin ödül sistemi, yemek yediğimizde, bir müzik dinlediğimizde ya da şöyle yorucu, stresli bir günün sonunda ayaklarımızı uzatıp “Ohh” dediğimiz anlarda doğal olarak aktive olur. Yeni bir bilgi öğrenmenin verdiği haz ya da bir işi tamamlamanın mutluluğu da bu sınıftadır. Anlayacağınız beynin tatmin olması için mutlaka çok özel bir şey gerekmez. Normal şartlarda beynimiz yaşamın devamı için yapılan gündelik aktivitelerden de keyif alır. Ancak bu sistem bozulduğunda haz almak için daha fazlası gerekmeye başlar. Sigara, alkol, ekstrem sporlara olan bağlılık, cinselliğe aşırı düşkünlük, sürekli gidip alışveriş yapma isteği, ödül eksikliği durumunda ortaya çıkan davranışlardan bazılarıdır. Bu durumda vücutta yeteri kadar dopamin ve endorfin doğal yollarla salgılanamıyordur. Elbette bunun sebebi kimi zaman genetik de olabilir. Böyle dönemlerde kişi, kendini günlük hayat temposu içerisinde hayattan zevk alamayan, motive olamayan bir halde bulur ve bu hislerden uzaklaşmak için beynini tatmin etmeye çalışır.

Hepimiz dönem dönem çok da ihtiyacımız olmayan nesneleri satın alabiliyoruz. Burada binde bir yapılacak küçük bir kaçamaktan değil zamanın çoğunu mutsuz ve tatminsiz hissetmekten söz ediyoruz. Dolayısıyla sürekli aşırı harcama yapanlar, gereksiz olarak kendi finansal durumlarını riske atanlar, yaşamın içinde kendisine ve ailesine zarar verebilecek maceralara ihtiyaç duyanlar, neden bu şekilde davrandıklarını kendilerine samimiyetle sormalılar. Cevap olarak çeşitli sorunlarınızın olması bahaneniz olmasın. Herkesin sorunları var sadece bazıları bu sıkıntılarla daha güçlü şekilde baş edebiliyor. Eğer sürekli dürtüleriniz tarafından ele geçirildiğinizi düşünüyorsanız, bir uzmanla birlikte sorun çözme yönteminizin yanı sıra nöropsikolojik durumunuzu da detaylı olarak incelemelisiniz.

Ön yargılarınıza dikkat edin, çünkü her an yargılarınız olabilir.

Bir konuya şartlanma şeklinde de beynin doğru analiz yapamaması ve hatalı davranması mümkündür. Her meslekte hatalı uygulamalar olabileceği gibi biz doktorlar da yanlış yönlendirmelerle veya önyargılarla hatalı teşhisler ve yanlış kararlar verebilmekteyiz. Nitekim psikolog David Rosenhan’ın 1973’ de ekibi ile yaptığı bir araştırmayı yayınlamış ve bu araştırma hekimlikle alakalı bazı konuların sorgulanmasına neden olmuştur. Rosenhan ve beraberinde 7 kişilik bir psikolog grubu ABD’nin beş farklı eyaletindeki akıl hastanelerine şizofreniyi taklit eden şikayetlerle müracaat etmişler. Psikiyatri polikliniklerinde; kulağıma sesler geliyor, sesler duyuyorum ve onlarla konuşuyorum gibi taklit hikayelerle hastanelere kabul edilmeye ve yatış almaya çalışmışlar. Burada amaç, acaba hasta olmayan biri, şizofreniyi taklit eden şikayetlerle hastanelere yatabiliyor mu? yatamıyor mu? Bunu anlayabilmekti. Acaba hasta olmadıkları uzmanlarca anlaşabilecek miydi?

Evet, sanırım sonucu merak ediyorsunuz, bu 7 kişilik psikolog ekibi ne yazık ki, hasta numaraları ile hastanelere yatmayı başarabilmişlerdir.

Ancak bu ekip, hastanelere kabul edildikten sonra hemen hasta olmadıklarını, numaradan hasta gibi davranarak yatış aldıklarını beyan ederek taburcu olmak istemişlerdir. Sonuçta emellerine ulaşmış ve görevlerini başarı ile tamamlamışlardır.

Fakat durum hiçte öyle istedikleri gibi olmamış, bu psikolog ekibine inanılmamıştır. 2 tanesi 10 günlük bir müşahede gözleminden sonra hastaneden çıkmayı başarabilmiş, 5 tanesi ise tüm ısrarlarına rağmen, kendilerine inanılmamış, dördü şizofreni biri ise bipolar bozukluk tanısı ile hastanede yatmaya devam etmişlerdir. Bu esnada kendilerine ciddi düzeyde ilaçlar verilmiş, ancak ilaçları kullanmayıp kimse görmeden tuvalete atmışlardır. İşin ilginç tarafı hastanedeki gerçek akıl hastaları, siz hasta değilsiniz numara yapıyorsunuz diye bunların hasta olmadıklarını iddia etmelerine rağmen ne psikiyatristler ne hemşireler ne de diğer personel olayı fark edememiştir.

Araştırmaya dahil olan 5 psikoloğun bazıları bir ay bazıları 50 gün hastanede tutulduktan sonra taburcu edilmişler.

Psikolog Rosenhan bu araştırmayı bir konferansta açıkladığında, orda bulunan bir psikiyatri kliniği uzman kadrosu, duruma itiraz etmiş ve bunların hepsinin uydurma olduğunu iddia etmiştir.

Bunun üzerine Rosenhan, ‘’madem öyle sizin hastanenize de sahte hastalar göndereceğim, onları bulun bakalım’’ diye meydan okumuş. Bunun üzerine bu klinik teyakkuza geçmiş ve psikiyatri uzmanları gelen hastaları dikkatle incelemeye başlamışlar. İşin garip tarafı Rosenhan normalde hiçbir yalancı hasta göndermediği halde bu hastane 1 ay sonra tam hastaneye yatmak üzere olan 10 kadar kişiyi, Rosenhan’ın gönderdiği yalancı hastalar olduğunu iddia edip onların gerçek hasta olmadıklarını ilan etmişler.

İşte bu araştırma tıp alanında bile, beynin bir alana şartlandığında yanılabileceğini ve yoldan çıkabileceğini göstermektedir. Bir kişiye ‘’bu adam akıl hastası’’ gibi yaftalar vurulunca direkt o gözle bakılmakta ve onun normal davranışları da anormal gibi algılanmaktadır.
Peki, hastanede bile gerçek hasta ile hasta olmayanı ayırt etmek bu kadar zor ise, normal günlük hayatta, toplumda nasıl ayırt edilebilecektir? Normal bir insana kırk gün deli deyin, sonunda siz de inanırsınız, karşınızdaki de.

Bu nedenle siz siz olun beyninize çok güvenmeyin. Yoldan da çıkabilir, yordamdan da…

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz


Bu Haberi Paylaş
          google-news
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.