celal yıldız uzaktan eğitim bodrum haber katılım bankası kdv iadesi
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

“MEMLEKETİN SİYASETİ BU DÜKKANDA DÖNÜYOR” : NASİPSE ADAYIZ

Arzu Arda Deger
"Perde büyülü bir dünyadır. Öyle bir gücü vardır ki, duyguları başka hiçbir sanat formunun yanına bile yaklaşamayacağı bir şekilde ortaya çıkarır" Stanley Kubrick

Ercan Kesal, asıl mesleği doktorluk olsa da edebiyat ve bilhassa sinema alanında ismine uzun zamandır aşina olduğumuz, yazar, oyuncu ve yönetmen kimlikleriyle de bildiğimiz biri.

“Bozkırda Bir Gece Yarısı”, “Kendi Işığında Yanan Adam”, “Cin Aynası”, “Peri Gazozu”, “Evvel Zaman”, “Nasipse Adayız”, “Zamanın İzinde”, “Aslında”, “Velhasıl” yayımlanan kitapları olup; sinema serüvenine Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak” filmindeki oyunculuğuyla başladı. Yine Ceylan’ın “Üç Maymun” ve “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmlerinde senarist ve oyuncu, yönetmenliğini Mahmut Fazıl Coşkun’un yaptığı “Anons” filminde senarist,  “Vavien”, “Saç”, “Küf”, “Yozgat Blues”, “Sen Aydınlatırsın Geceyi”, “Hükümet Kadın” , “Ben O Değilim”, “Yol Kenarı”, “Paranın Kokusu”, “Bulantı”, “Kelebekler”, “Görülmüştür” gibi filmlerde oyunculuk yaparak devam etti.

Dünya prömiyerini Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nde, Türkiye prömiyerini İstanbul Film Festivali’nde gerçekleştiren son çalışması “Nasipse Adayız”, Kesal’in aynı isimdeki romanından sinemaya uyarladığı ve bu kez kendisinin yönetmen koltuğuna oturduğu ilk sinema filmi olma özelliğini taşıyor. Bir Türkiye-Sırbistan ortak projesi olan ve yapımcılığını Ay YapımPoyraz FilmThalia Production ve Living Pictures ‘ın üstlendiği film, İstanbul’da bir belediyenin başkan aday adayı olan Doktor Kemal Güner’in bir gün içinde geçen trajikomik hikâyesini konu ediniyor. Başkan adayı olmak için aylar öncesinden çalışmalarına başlayan Dr. Kemal, aday olacağı partinin lideri “Bir Numara”nın (Serhat Midyat) kendi başkan adaylığını duyurması için bir düğün salonunda akşam yemeği tertip eder. Eski eşi (Nazan Kesal) de dahil olmak üzere, Kemal’in etrafındaki herkes bu kaosun, koşturmacanın bir parçası olur. “Bir Numara”nın gözüne girebilmek için her yolu deneyen Kemal, adaylığının açıklanacağı gecede hiç beklemediği olaylarla karşılaşacaktır.

 

 

“2000’li yıllarda Beyoğlu Belediye Başkanı olarak aday gösterilme hayaliyle kendi içimdeki kör noktayla karşılaşmıştım, insanın gerçek öznesi de bu kör noktaymış meğer. Aynı yolculuğun filmini yaparken başka bir gerçeklikle de yüzleşecek miyim diye çok düşündüm. Yirmi yıl önce Beyoğlu’nda aynı mekanlarda aynı hikayeyi yaşadım ve şimdi filmin oyuncusu, senaristi ve yönetmeniyim. Bu yüzden filmde sadece bir politik hikâyenin ve hicvin ötesinde, bir insanın kendi içsel yolculuğu ve trajedisi de var.”

Ercan Kesal

 

Nasipse Adayız bambaşka bir meslek kolundan gelen birinin siyasete giriş sürecini, bu süreçte yapılan pazarlıkları, mecburiyetleri, politik stratejileri, ilkesizlikleri, insanın karanlık ve çıkarcı yüzünü adayın kendi gözünden gerçekçi, ama eksik ve çok da cesur bulmadığım bir anlatıyla veren bir ilk film. Romanını çok daha sevdiğimi ve başarılı bulduğumu söylemeliyim.

Aslında bu filmi yorumlamadan hemen önce onu, bir “ilk film” olarak mı, yoksa senarist ve oyuncu yönüyle Türkiye sinemasının halihazırda en önemli yapımlarının figürü haline gelmiş, sektör ve seyirci kanadında saygınlığını kazanmış Ercan Kesal’ın “son işi” olarak mı ele almam konusunda tereddüte düştüm. Kariyerine yazılı bu başarılı yapımlar ondan beklentiyi haliyle arttırmıştı; Nasipse Adayız da bu beklentiyle ve heyecanla yolunu gözlediğimiz bir filmdi.

Buradan hareketle bir konuya açıklık getirmeyi isterim. Filmlerden yana bir beklentiye girmem doğrusunu söylemek gerekirse; hepsini kendi içinde değerlendirmeye almaya gayret ederim. Burada ayırt etmemiz ve atlamamamız gereken önemli nokta şu ki, son işini asistanlık olarak yapıp nihayet reji koltuğuna oturmuş ya da sadece kısa film(ler) çekmiş ya da bir senaryo yazmış ancak set şansı bulamamış, kaynak konusunda eş-dosttan yardım alıp imece usulü filmini gerçekleştirebilmiş bir yönetmenin, kısıtlı imkanlara sahip bir bağımsız sinemacının ilk filmi ile Ercan Kesal’ın ilk filmini aynı sepetin içine koyup değerlendiremeyiz. Uzun zamandır işin yazan, çizen, fiziki olmasa da çeken tarafında biri Kesal, aynı zamanda maddi-manevi imkanları açısından da birçok şeyin üstesinden gelebilecek, prodüksiyon anlamında bazı “zorluklarla” karşılaşmadığını düşündüğüm biri. Sağlam ve sevdiğim bir kalemi olan Kesal, bulunduğumuz konjonktürde ülke siyasetine dair daha cesur bir eleştiri getirebilseydi, filmin çıtasını epey yükseltecekti. Bunu illa ki kör göze parmak bir sinema diliyle değil, tür olarak sırtını dayadığı kara komedi ile yapabilmesi mümkünken, tercih etmedi. Zaten filmin içinde böyle bir iki tane leziz ve komik sahne var, özellikle filmin açılış sahnesinin görsel mizahı da çok güçlü. Ancak film komik değil, o beklentiye girmemeniz için baştan uyarayım.

Filmin en beğendiğim sahnesi ise finaliydi; mekan olarak ülke bayraklarının üretildiği bir tekstil atölyesinin seçilmesi fikri ve orada gecenin ikisinde Tekirdağ kuzu eti yiyen eski bir politikacının olması günün sonunda siyasi yozluğun geldiği noktaya ayna tutması bakımından şahane bir göndermeydi. Üstüne, fonda çeşitli bayrakları taşıyan, katlayan işçilere “daha hızlı, daha hızlı” diye bağıran vardiya amirinin Kemal’e söylediği “Memleketin siyaseti bu dükkanda dönüyor” cümlesi filmin başında flu olan açılış planını adeta netleştirerek sonlandırıyordu.

Memleketini, insanını iyi tanıyan Ercan Kesal’ın filmde yarattığı karakterler onun gözlem gücünün başarısından fevkalade nasipleniyor; yanındaki şakşakçıların, çıkar karşılığı destek verenlerin, partililerin ve hatta yemeğe sevgilisi ile gelen eski karısının karşısında kendisinin, üzerimizde tahakküm kuran o erk tavrı seyirciye kolaylıkla geçiyor, bu anlamda senaryosu güçlü, rol alan herkes gerçekten sahici.

Rumen Yeni Dalga Sineması’ndan referansla kurduğu ve üzerine epey düşündüğü anlaşılan sinema diline ek olarak, kamerasını da Rumen bir görüntü yönetmenine teslim etmiş: Barbu Balasoiu . Bu ismi 2016 yapımlı Christi Puiu filmi “Sieranevada”  ve 2018 İstanbul Film Festivali’nde izleyip, çok beğendiğim Andrei Cretulescu filmi, Charlestondan biliyorum. Bu filmde Balasoiu’nun kadrajları stilize olmaktan çok, bilinçli şekilde bir çiğliği hareketli uzun planlarla resmetmiş.

 

 

 

“Erkek” bir dünya içinde bizi epey bunaltsa da (ki anlatılan tam da bu), sırasıyla tanışmamızı istediği karakterlere uğrayan kamerasının yolculuğuna seyirciyi de eşlik etmesi keyif verdi. Hem sahneler arasında, hem de özellikle düğün salonundaki cast kalabalığında mizansen trafiği gayet iyi kurulmuş, aksamadan işliyor. Oyunculuklara değinirsem; asistanı Arzu rolündeki Selin Yenici’nin ve özellikle Okmeydani FM’in sahibi Nuri rolündeki Muttalip Müjdeci’nin performanslarını epey beğendim. Selin Yenici, Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’nü  hakkıyla alarak bu performansını taçlandırmış oldu.

Filmin festival yolculukları sonrası kazandığı ödüller ise şöyle;

İstanbul Film Festivali ‘nde: En İyi Yönetmen (Ercan Kesal), FIPRESCI Ödülü  ve En İyi Kurgu Ödülü (Ali Aga)

Adana Altın Koza Film Festivali’nde: En İyi Film, En İyi Senaryo, Ayhan Ergürsel En İyi Kurgu ve FİLM-YÖN En İyi Yönetmen ödülleri.

 

Vizyon tarihi henüz belirsiz olan Nasipse Adayız’ın fragmanı;

arzuardadeger@gmail.com

 

 

 

 

 

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.