celal yıldız uzaktan eğitim bodrum haber katılım bankası kdv iadesi
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

KENDİSİ RENKLİ, HİKAYESİ TRAVMATİK, DUYGUSU AĞIR BİR FİLM: BEANPOLE / UZUN KIZ

Arzu Arda Deger
"Perde büyülü bir dünyadır. Öyle bir gücü vardır ki, duyguları başka hiçbir sanat formunun yanına bile yaklaşamayacağı bir şekilde ortaya çıkarır" Stanley Kubrick

 

2019 yılını bitirmeye sayılı günler kala, senenin film sektörü açısından kısırlığına inat gerek vizyonda gerek dijital platformlarda ardarda çok iyi yapımlar izliyoruz. The Irishman’i ayrı bir yana koyup, Portrait of a Lady on Fire’ı da izlemediğimi ekleyerek, yılın en iyi filmlerinden biri Beanpole’dur diyebilirim.

 

72.Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış Bölümü’nde En İyi Yönetmen ve FIPRESCI ödüllerini kazanan Beanpole, henüz 28 yaşında olan genç yönetmen Kantemir Balagovun ikinci uzun metrajı, aynı zamanda Oscar Ödülleri “Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde Rusya’nın yarışma adayı.

İlhamını Nobelli yazar Svetlana Aleksiyeviç’in ilk eseri olan ‘Kadın Yok Savaşın Yüzünde’ kitabından alan film, 2.Dünya Savaşı sonrası Leningrad’ında geçiyor. Kitabı henüz okumamışlara ufak bir not;  ‘Kadın Yok Savaşın Yüzünde’ de Aleksiyeviç, tarihin gelmiş geçmiş en kanlı savaşını vererek faşizmin yenilgiye uğratılmasında büyük pay sahibi olan ve bu uğurda en az yirmi milyon insanını kaybeden SSCB’de kadınların ,kadın piyadelerin, sıhhiyecilerin, keskin nişancıların, çamaşırcıların, kadın cerrahların, pilotların, keşif erlerinin, partizanların, Nazi işgalini nasıl göğüslediklerini, böylesi bir savaşta kadın olmanın zorluklarını nasıl deneyimlediklerini Sovyet ülkesinin dört bir yanından bir araya getirdiği tanıklıklarla belgeliyor ve unutuluşun girdabından kurtardığı bu hikâyeleri edebi bir toplam halinde önümüze seriyor.

Film, savaşın var ettiği ve kendisi bitse de yıllarca süren yıkım, sefalet, yokluk, yakınların kaybı,  hastalık ve ruhsal çöküşü iki genç kadının dostluğu üzerinden çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Iya (çok uzun boylu ve lakabı filme adını da veren Beanpole -Fasulye Sırığı-olan bir kadın) ve Masha savaşta uçaksavar topçusu olarak çarpışan iki arkadaştır. Iya, sarsıntı sonrası sendromu sebebiyle çürüğe çıkıp, hastanede hemşire olarak görevini sürdürmeye devam ederken, Masha  Berlin’e gider. Giderken de bebeği Pashka’yı büyütmesi için Iya’ya bırakır. Savaştan kalan senkopal (birkaç dakikayı aşmayan, kaslarda gevşeme ile birlikte görülen geçici şuur kaybı, bayılma hali) rahatsızlığı Iya’ya savaştan da beter bir dram yaşatacaktır. Bu bayılma atağının Pashka ile oynadığı ana denk gelmesi ile çocuğun üzerine yığılıp kalan Iya, onun ölümüne sebep olur. Cepheden gelen ve bunu öğrenen Masha ise Iya’nın kendisine borçlu olduğunu söyleyerek, hamile kalmasını ister. Çünkü üst üste geçirdiği kürtajlardan sonra kendisinin hamile kalma ihtimali yok olmuştur.

 

Yönetmen karakter betimlemesinin ipuçlarını ve açlıktan köpeklerin bile yendiği böylesi sefaleti yeşil ve kırmızı gibi canlı, ama zıt renklerin kontrastlığında görsel bir şölen olarak veriyor. Iya  yeşil, Masha ise hep kırmızı giyiyor, son sahneye kadar. Bunlar benim yanyana görmekten de, kullanmaktan da çok ama çok hoşlandığım iki renk. Beni tanıyanlar bilir ki yeşil rengine takıntılı derecede sevdalı biriyim, sanırım yönetmen Balagov da öyle ! Hastane duvarları, evin duvarları, aksesuarlar en sevdiğim yeşil tonunda. Yeşil , huzuru ve sakinliği temsil eder bilirsiniz, doğanın en güçlü renklerinden biridir, ağacın, dolayısıyla köklerimizin de rengidir. Evin yırtık duvar kağıtlarıyla kaplı duvarlarını boyarken kullanmaları tesadüfi değil; savaş sonrası kurmaya çalıştıkları yeni yaşama dair umuttur yeşil. Iya’nın sakin, yardımsever, uyumlu kişilik yapısına da vurgudur aynı zamanda.  Kırmızı ise daha çok tehlikeyi işaret eder; uyarıcı ve uzun süre bakıldığında rahatsız edici özelliğiyle Masha’nın savaş sonrası posttravmatik hali için en uygun renk!

“Posttravmatik Stres Bozukluğu”nun bir psikolojik bozukluk olarak tanınması 1970’lerde Vietnem Savaşı dönemine rastlar. Savaştan geri dönen askerlerde savaşta karşılaştıkları sinir bozucu olayların tekrar yaşandığı, uyumakta zorlandıkları, eş, dost ve aile ilişkilerinde güçlüklerle karşılaştıkları, dikkat dağınıklığı, kolayca irkilme ve öfkelenme eğilimi gösterdikleri gözlenmiş ve Amerikan Psikiyatri Birliği’nce “anksiyete bozukluğu” olarak tanımlanmıştır.

2.Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında  Posttravmatik Stres Bozukluğu” henüz bilinmese ve  cepheden dönenlere teşhis olarak konulmasa da yaşanan tam da buydu! Yönetmenin bunu bize aktarırken kurduğu mizansenler bu sebeple çok başarılı. Filmin fonuna aldığı Leningrad atmosferi de, bu sefaletin içinde debelenen insanların hikayelerinin verilişi de öyle… Savaş gazisi evli ve üstelik iki çocuğu olan bir askerin ötenazi hakkını kullanıp hayatına son vermek istediği sahnenin, Masha’nın savaşta annesiz-babasız kalan bir çocuğu evlat edinmeyi reddedip Iya’dan kendisi için hamile kalmasını istediği sahneyle ardarda gelmesi, erkek ve kadının  yaşam içgüdülerinin farklılığına işaret eden bir kurgu başarısı.

Bir filmi oyuncuları açısından değerlendirirken ele aldığım kıstas var; oyuncu karakterini oynuyor mu, yaşıyor mu? Karakterinin elbisesini giyinmiş bir oyuncuyu izlemek kadar keyifli bir şey yok çünkü.  Viktoria Miroshnichenko  (Iya Sergueeva)  ve Vasilisa Perelygina (Masha) adeta kendi hayatlarıymış ve orada kamera yokmuş gibi şahane bir performans sergiliyorlar ve üstelik, sıkı durun, Beanpole her ikisinin de filmografilerindeki ilk film!

Balagov , savaşın faşizmi bitse de insan ilişkilerindeki faşizmin bitmediği tokadını , gözümüze sokmadan, ağdalı ve mağdur bir dile başvurmadan, duygu sömürüsüne kaçmadan, kadınların dönüşümü ögesiyle öyle sade, öyle gerçek ve öyle güçlü veriyor ki;  filminin anlatım diline olduğu kadar biçemine, rejisine ve tekniğine de hakim bir yönetmen olduğunu ispat ediyor. İyi bir görüntü yönetmeniyle çalıştığı aşikar. Dar alan çekimlerinde pratiklik sağlayan, renk algılaması da gayet iyi olan Arri Alexa Mini kamera kullanılmış, ölçekler, açılar, ışık çok ustaca; bunlar, kendisinin bize daha çok iyi filmler izleteceğinin sinyalleri.

Senaryosunu Aleksandr Trekhov ile birlikte kotaran yönetmenin bu filmi bende o kadar tesirli oldu ki, ertesi günü hemen ilk filmini  izledim; Tesnota -Yakınlık. Hemen akabinde izleyemedim çünkü Beanpole’u izledikten sonra filmle biraz kalmanız gerekiyor. Zaten iyi film olmak da bunu gerektirmiyor mu?

Balagov, 2017 de çektiği ilk uzun metraj Tesnota’da ,kendisinin de doğum yeri  olan, Kuzey Kafkasya’daki Kabardey-Balkarya Cumhuriyetin’in başkenti Nalçik’te yaşanmış gerçek bir hikayeyi anlatıyor .Daha çok Müslüman halkın bulunduğu Nalçik’te, Yahudi cemaatinden olan bir ailenin tek oğlu kaçırılıyor.1998 referanslı siyasal konjoktürde o dönem Çeçenistan’da ve Kafkas Cumhuriyetleri’de yaşananlar da filme dahil edilmiş. Her iki filmine kendi tarihini ,siyasi ve şahsi yaşanmışlıkları konu eden 1991 doğumlu yönetmenin, kısır hikaye döngüsünden çıkamayan sinemacılarımıza örnek olmasını umud ediyorum.

Balagov, Beanpole’da,  ilk filmindeki rejisinin üstüne çok tuğla koymuş, çok sağlam bir duvar inşaa etmiş ve bu başarı ona ödüller de getirmiş;  70 ülkenin filminin yarıştığı Asya Pasifik Film Ödülleri’nde “En İyi Senaryo” (Kantemir Balagov, Alexander Terekhov) ve “En İyi Görüntü Yönetimi” (Ksenia Sereda) , Lisbon & Estoril Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü (Viktoria Miroshnichenko  ve Vasilisa Perelygina ), Shakalin Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu”  (Viktoria Miroshnichenko  ve Vasilisa Perelygina ),  16. Ermenistan Uluslararası Altın Kayısı Film Festivali’nde “Gümüş Kayısı – Özel Yetenek” ( Kantemir Balagov).

Vizyonda kaçırmamanızı ve izleme listenize muhakkak almanızı tavsiye ettiğim Beanpole’un fragmanı;

 

İyi seyirler…

arzuardadeger@gmail.com

YORUMLAR

  1. ümit dedi ki:

    Harika bir anlatım olmuş, teşekkürler 🙂